Meltem Reyhan | Yazar
Modern çağın yeni düşünce akımlarından biri olan kişisel gelişim kavramının, bireyselliğimizi ortaya çıkarmamıza ne derece katkı sağladığını sorgulamalıyız. Kitleleri yöneterek bireyleri istenilen hedefe yönlendirmek oldukça kolaydır. Farklılıklarımızı ve özgünlüğümüzü korumadan, bireysel alanımızın önemini idrak etmeden bu dünyaya iz bırakmamız ya da kendi dünyamızı korumamız pek mümkün görünmüyor.
Yıllar önce gıda üretimini arttırmak, tüketicinin beklentilerini karşılamak gibi amaçlarla uygulamaya alınan tarım yöntemleri; bir yandan ürünlerin birbirine benzemesini sağlarken bir yandan da daha albenili olmalarını sağladı. Ancak sıradanlaşan mahsuller günümüzde ne yazık ki bizi mutlu etmiyor.
Organik ürünlere yönelmemizin, köy ürünlerinin peşine düşmemizin en önemli sebebi, bu ürünlerin özgün ve doğal olması. Bu ürünlerin yetişirken dış şartlardan korunmak için verdiği mücadele tatlarına yansıyor; her birinin şekli bile birbirinden farklı oluyor ve bu bizim hoşumuza gidiyor. Bir elma, damağımızda bıraktığı tatta adeta “ben farklıyım” duygusunu barındırıyor.
Birbirimize benzememiz ve kusursuz olmamız gerektiği düşüncesi yüzünden ve her zaman daha iyisini arzulamamız nedeniyle elimizdekinin değerini çok da önemsemiyoruz. Başkalarının başarılarını kendi eforumuzla kıyaslamamız bizi yetersiz ve değersiz hissettirebiliyor.
Oysaki; özgünlüğümüzü korumalıyız çünkü özgürlüğümüze ancak bu sayede kavuşabiliriz.
Odağımız bir konuda gelişmek ve ilerlemekten ya da takdir toplamaktan; yaşamaya, içimizdeki potansiyeli ortaya çıkarmaya ve hayata kendi yorumumuzla katılmaya yönelirse huzurlu oluruz.
Yaşadıklarımızın bizde bıraktığı izler, hatta belki de travmalarımız yani çözüm bulmak için son gayretimizle mücadele ettiğimiz sorunlarımız bizi bize yaklaştırdı. Evet, hiçbirimiz mükemmel değiliz belki; ama yaşadıklarımızdan öğrendiklerimizle bambaşka bir hale dönüşmemizi sağlayacak bir gücü içimizde barındırıyoruz.
Tıpkı doğada olduğu gibi; geride bıraktıklarımız, geleceğimize yakıt oluyor. Heveslerimizi, umutlarımızı ve hedeflerimizi kendi gerçekliğimizle kurguladığımızda, hayat sinemasının salonlarında bizzat yönettiğimiz filmimiz gösterime giriyor.
Üzerimizdeki baskıyı kaldırarak başarı ve güç odaklı yaşamayı bırakıp, içimizden geleni yapmak ve böylece neşeli ve huzurlu bir hayatı tercih etmek, bireysel dönüşümümüzün yolunu açıyor.
Kendimize sıklıkla şu soruları sormalıyız:
- Daha fazlası gerekli mi yoksa bu kadarı kâfi mi?
- Başkalarının en iyi olarak tanımladığı şeyi yapmak mı, elimden gelenin en iyisini yapmak mı daha anlamlı?
- Sahip olduğumda mı mutlu olacağım yoksa deneyimlediğimde mi?
Zaman ve sağlık yakıtını doğru kullandığımızda tekâmül aracımız kendi yolumuzda huzurlu bir yolculuğa çıkmamız için bize hizmet eder.