Satrançla Başlayan Yolculuk: Bir Tutkudan Bir Yaşam Biçimine...
Satrançla ilk tanıştığımda 12 yaşındaydım. O dönem, farkında olmadan hayatımın akışını değiştirecek bir adım atmışım. 1998 yılında yaşadığım şampiyonluk, bu spora olan bağlılığımı ve heyecanımı daha da derinleştirdi. Uzun yıllar boyunca satrancı bir hobi olarak sürdürdüm ama zamanla fark ettim ki bu sadece bir masa oyunu değil, yaşamı anlamlandırma biçimiydi benim için.
Yaklaşık 14 yıl önce satranç antrenörlüğüne başladım. Bu süreçte, Bursa’nın birçok okulunda görev alarak yüzlerce öğrencinin satrançla tanışmasına vesile oldum. Öğrencilerimin bazılarıyla il ve ulusal düzeyde birçok şampiyonluk yaşadık. Ancak sadece başarıları değil, onların düşünce biçimindeki değişim, karakter gelişimi ve hayata karşı duruşları beni her zaman çok etkiledi.
Satranç yalnızca tahtada taş oynatmak değildir; sabretmeyi, plan yapmayı, strateji üretmeyi, hata yapınca tekrar ayağa kalkmayı öğretir. Benim için de öyle oldu. Bu spor, iş hayatımda daha soğukkanlı, planlı ve analitik düşünmemi sağladı. Karar verme süreçlerimde satrançta kazandığım alışkanlıklar hep belirleyici oldu. Aynı şekilde sosyal hayatımda da daha dikkatli dinleyen, empati kurabilen ve çözüm odaklı düşünebilen biri olmamda satrancın katkısı çok büyük.
Çocuklar içinse satranç, adeta bir yaşam okulu. Onların ekran başında harcadığı zamanı azaltırken kaliteli vakit geçirmelerini sağlar. Teknolojik bağımlılıklardan uzak, mücadeleyi seven, sorgulayan ve düşünen bir çevre edinmelerine yardımcı olur. Bu çevre, sadece başarıyı değil aynı zamanda ahlaklı rekabeti, saygıyı ve sabrı da öğretir. Özellikle ilkokul ve ortaokul çağındaki çocukların kişilik gelişiminde satranç inanılmaz olumlu etkiler yaratıyor.
Bugün gururla söyleyebilirim ki birlikte çalıştığım birçok öğrencim, Türkiye'nin en iyi üniversitelerinde ve en seçkin bölümlerinde eğitimlerine devam ediyor. Onların bu seviyeye gelmesinde satrancın kazandırdığı düşünme disiplini, planlama becerisi ve azmin büyük rolü var. Satranç sayesinde sadece iyi sporcular değil aynı zamanda hayata hazırlıklı bireyler de yetişiyor.
Yıllardır içinde bulunduğum bu yolculukta, satrancın insan hayatına ne denli derin etkiler bıraktığını bizzat gördüm ve görmeye de devam ediyorum. Bu yolculuktaki asıl kazanım ise sadece kupalar ya da dereceler değil gelişen bireyler, güçlenen karakterler ve hayata daha donanımlı şekilde hazırlanan insanlar. O nedenle satrancı bir araç değil, insanı merkeze alan bir gelişim alanı olarak görüyorum. Çünkü en değerli yatırım, insana yapılan yatırımdır ve bu yolda atılan her hamle, “önce insana” dokunur, onun geleceğini şekillendirir.
Murat ÇETİN
Genel Malzeme Endirekt Satın Alma Uzmanı